Yara

 ...şimdi dostum, bunları ben makamında söylenmiş söz belleme lütfen... Herşeyden Önce Olan'ın kitabından ruhuna damlayanlar olarak belle.. bil ki çile makamının bahşettikleridir...şu an yerinde baş ağrıları çeken bir hastanın hastalık hediyeleridir... 


zihnine, dimağına ve tasavvuruna nakşolunan olarak... yoksa bu ben'in kendini değiştirmekten öte başkasını değiştirmek gibi bir anlayıştan ne kadar haz etmediğini bilirsin...


...düşünce ne zaman dallanıp serpilir?..ne zaman derdin olursa değil mi dostum...dostum kim ikbal'i anlar, şeriati'yi, said'i ve eş şabâz'ı ...?


yazdıklarım, bir adresi herşeyden çok bilen ben'in, o adrese nedensiz bigane ve beyhude tavrının içinin koridorlarında gezen alevin dışa vurarak kısmen rahat olma hali... ya da yolculuğunun başında sadık olduğu yola yeminli birinin yeminini tutmayışının vicdana sürülmüş sahte merhemi...


ya da dostum sözü kendine geçmeyenin plastik yüzlere sığınmalara isyanı...herşeyden ve herkesten önce kendine...


dostum...şu yaralı dostun hiçbir nasihatini sana verilmiş zannetme...ve hiç bir yazdığını...eğer güzellik bulursan bana hasretme...onlardaki güzellik gerçeğin malı...içimize emanet bırakılanların iadesi... bana vererekten bunu bahşeden çileme ve kendinin güzelliğine ihanet etme...bu söz senin dinlemenin güzelliğidir. dost deyip de kelimeler dökülüyorsa, bu açtığın dost bahçesinin çiçek kokularındandır, inan...ve bil ki dostum, senin yanında sırra dair bir cümle işitmiyorsan, bu da senin yüzündendir...


dostum öyle yaralarım var ki bütün çabam bunları kapatmaya vermeler yüzünden en başarılı işim... 

ustalaştım adeta her yarayı gizleyip yürümekten...ve bu yürüyüşle yaralanmaktan ve yaralanıp kendine ceza yağdırmaktan...


ve bu acılı halin çoğumuzun ortak macerasına hayreti...ve belki de bu halin çoğunda olmasıyla körleştirdiğim, avuttuğum tatlı ben'imin keyfine rüşvet verdiğim hakikatler ... 


hızlı yer değiştirmelerle bize yetişmeyen, arkada bıraktığımız ruhlarımız... rüyalarda bile artık göremediğimiz iniltileri... varsındı keyfi kaçmasın diye kulaklarını tıkadığım güzelim can yeter ki razı olsun! 


dostum, bugün dilinden hakikat nağmelerinin tatlı esintilerini esirgemeyen bir ehl-i ızdırabın dediği gibi: bir elmasın değeri ile yüz altının değeri aynı mı? sayı olarak bakınca altın değerli olması gerekirken hakikatte elmas tek başına binlerce altından daha değerli...sayıca ızdırabının peşinde gitmeyen ve öylesine yaşamada ustalaşmış insanların derekesine düşmektense asil mutsuzluğumuzun şemsiyesinde gölgelenmek daha iyi...


hakikate bigane olmanın çilesi ya da bırakın çileyi, limanına bile uğramamış öyle bir derdinin olmadığı kimse olmaktansa böylesi daha iyi...


ızdırap insanı insan eder, hakikate yaklaştırır, başkasından haberdar eder. o ana kadar ülfette semiren ve kendini bahtsız göreni ayık eder, kendine getirir...böylesi daha iyi... bu ülkenin bir yakasında hayatını başkasının acısı üzerinde semirenlerin özgüveniyle yürüyen olmaktansa derdin hâl çareleriyle meşgul olmak daha soyluca...



ezberletilenlere biatın, kardeş dediklerinin yüreğindeki yaralara basarak çiğneyip güvenli bir hayat sürmeye karşılık vicdanını uyuşturanların tercihi ile, hakikati hissedip hüznüne rağmen insani olmak arasında bocalayıp boşaltılanların;  kardeş dövüşünün seyircileri olmaktan bıktık dostum...


tercihini rahat olmaktan yana koyanlara saygı ile koymayanlara saygısızlığın diz boyu bir toprağın çocukları olmaktan da bıktık dostum...


kısaca dostum öyle yaralarım var ki ustaca sakladığım ve bıktığım ve ama onlarsız da artık yapamadığım ve sevdiğim...


serxanî

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk