Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Okumak

Resim
Kim milyoner olmak ister yarışmasında beni ziyadesiyle duygulandıran bir yarışmacı geldi geçenlerde. Şalvarı ve yöresine has giydiği kıyafetlerle gelen kadın ilk izlenim olarak herhalde bir şey bilemez görünürken bir çok soruya anında cevap vermesi başta program sunucusu dahil birçok seyirciyi şaşkına çevirdi. Sekiz yaşında başladığı kitap macerasına elli yaşında olmasına rağmen devam eden kadın hiçbir gününü kitap okumadan geçirmediğini, sebzesini ekip, pazarda satıp, turşusunu, salçasını kendi yaptığı halde kitap okumasına bir engel görmemesi ortama ılık bir sevgi seli estirdi. Zamanım yok, imkânım yok, param yok gibi nedenlerin bir bahane olmayacağının güzel bir cevabıydı kadın. Bütün kötü şartlarına rağmen kitaplar bir sığınağı olmuş. Her zaman iki kitap taşıdığını, ilk klasik kitaplara ilkokulda başladığını söyleyince zihnimde okuma ile ilgili yer eden bazı şeyleri paylaşma gereği duydum. Karşılıklı diyalogların genel sonucunda açıktan olmasa da kendimizi üste çıkarma çabası

Insandaki Açlık

" Apocalypto" filminden... İnsan dedi ki; “Daha iyi görmek isterdim." Akbaba şöyle karşılık verdi: "Benim gözüm ile gücümü alacaksın.” Ve yine insan dedi ki; “Çok güçlü olmak isterdim” Jaguar cevap verdi; Benim gücümü alacaksın. Sonra insan yine dedi ki; "Yeryüzünün sırlarını bilmek isterdim.” Yılan cevap verdi; “Ben sana göstereceğim.” Sonunda insan tüm hayvanlardan kazanacağı tüm yetenekleri alınca gitti. Baykuş bütün hayvanlara dedi ki ; “Artık insan çok şey biliyor ve çok şey yapabilir .” Geyik dedi ki;” İnsan tüm istediklerine kavuştu. Artık kederi son bulacak.” Yine baykuş; “Hayır, o insanda bir delik gördüm. Asla doyuramayacağı açlık kadar derin bir delik. Onu hüzünlendiren ve daha fazlasını istemesine neden olan şey bu.” Durmadan almayı sürdürecek ve ta ki dünya şöyle diyene kadar: "Daha fazla veremeyeceğim ve verecek bir şeyim kalmadı."

Dillerden Gözlerden Uzak...

Resim
... İnan dostum kendini kandırmak, ne bileyim hey hey görünmek, yani karizmatik, önemli ya da önemsenmiş ve itibar gören... Popüler olmak, konuşuluyor olmak ya da gündemi belirliyor olmak...fark yaratmak…  Bütün bunlar çok kurmaca, sığ, yakışmayacak, basit şeyler... İnan dostum, şöyle kendi köşesinde "azıcık aşım ağrısız başım" tarzı bir hayat sürenlere imreniyorum. Gözlerden, dillerden uzak...  Ilık bir güneşe bakan sakin bir hayat... Şöyle kendi halinde, fark edilmeyen demek istiyorum. Dillerden, gözlerden uzak... Şöyle çok bilineyim, duyulayım, konuşulayım, fark edileyim, görüleyim kompleksinin olmadığı... Hani bazı insanlar vardır çoğumuz gördüğü, ama pek de önemsemediği... işte o önemsemedikleri nedenin parçası olmaktansa o önemsenmeyen insanlardan olmak... onlar beni büyülüyor. Gıpta ediyorum öylelerine... Biliyorum musun dostum, köyümde öyleleri var. Xafar, Mahmut, Kın'ân...Hani başkasına özenti derdini aşmış, tek derdi evine ekmeğini, davarına ot götürm

Bedelleri Kârı

Resim
Ya korkup içine acı vereceksin, ya da cesaretinin meyvelerini yiyeceksin. Ya pişmanlıklarla üzülüp, susup durgunluğun kokuşmuşluğunu koklayacaksın ya da yürüyüp, yıpranıp, yazıp, çalkalanıp silkelenecek, silkelendikçe yürüyüşünü sıradanlıktan ve sırlıktan çıkaracaksın. Ya tohumun güneşe ve suya tenezzül etmediği andaki çürümesini yaşayacaksın ya da sünbüllenme, yeniden dirilme ve var olma adına parçalanmayı göze alacaksın. Madem istiyorsun bedelini de isteyeceksin. Bu hayatın en büyük ve en açık kanununu torpillemeyi beklemeyeceksin kendine… Hem çok isteyip, çoklayıp, çoğalıp, çağlayıp çağa atlamayı isteyeceksin hem de elinde kumanda kanapeye uzanıp rahatına bir şey olmasını istemeyeceksin. Hem acı çekmeyi istemeyecek hem de doğumun sancısını çekmek istemeyeceksin, Hem mutlu olmayı isteyecek hem de üzülmeyi göze alamayacaksın. Hem gündüzün güneşini isteyecek hem de geceye tahammül edemeyeceksin. Hem öğretmek isteyecek, hem de öğrenmeye yanaşamayacaksın. Hem gerçeklerle

Zillet

Resim
Şarkılarımız ne kadar da acılı, ne kadar kederli ve hüzünlü…bir kahrın, bir bastırılmışlığın, bir anlaşılamamaklığın hüznü yakasında cümlelerimizin… Bastırılmış, küçük düşürülmüş, ve empatisizlikle tek çareyi vicdanını uyuşturmakta bulan kabullenişlerimiz…Çaresiz, zavallı ve kendini satmış kabullenişlerimiz... İşi başkasına atma zavallılığımız, nasıl olsa bu feleği birileri değiştirecek, birileri nasılsa yapacak, o birilerine havale etme zilletimizle yavaş yavaş tükenen izzetimiz… “Falanca ne yiğit”e harcanmış cesaret ve çingene sofralarında harcanmış cömertliğimizin yüzümüze vurduğu gerçeklerden sıkılmayan haysiyetimiz… Kainatın mayesi, gayesi, meyvesi insanın insanlığını milliliklerle, tarih ile, sınırlar ile hatta bir mahalle ile parçaladığımız  müslümanlığımız… Neticenin ortaya çıkması için gerekli öncülleri yapmayıp işi Allah’a bırakmayı tembellik değil de tevekkül bilen yanlışlığımızın bize ödettiği diyet… Şairin, ‘bir elde kadeh diğer e

Üzülmek

Resim
Birçoğumuz konuşulması gereken bir durum karşısında, bu durumun çözülmesi için konuyu ilk açanı genellikle zaafiyet, kendi haklılığına bir delil görme eğilimindedir.Sırf bundan dolayı iletişim kanalları kapanır, görünenin altında dolaylı bir dil geliştirir ve bu dil birçok defa kırıcı oluyor. Konuyu ilk açan karşı tarafın enesinin keskin ve riskli sırtına oturuyor olsa da hakikat ondan yanadır. Çünkü bu ağır bedele ağır bir ödül gerektiğindendir ki buna erdem demişler, alçakgönüllülük demişler, büyüklük demişler. Şöyle bir riski var meselâ: "bak vicdanı onu rahat bırakmadı da konuyu açtı denilmesi riski. En insanî vaziyetlerden olan  "Üzülebilmek" duygusuna sahip insanlar "zayıf ve aciz" damgasını yememek veya yanlış anlaşılabilirim diye söylenecek ve söylenmesiyle belki de güzel sonuçlar doğuracak  birçok şeyi içlerine gömerek yaşarlar. Birçok yalnızlığın altında da bu yatiyordur.

Bazen Olur ki Dersin

Resim
Öyle bir acır, öyle bir acırsın ki kendine, senden talihsizi yok sanırsın bazen. Sevmek beklediğin nazarlardan sıkılmış hissedersin kendini…Tüm bu olanların sadece sana mahsus olduğunu sanırsın. Silindirin sadece senin üzerinden geçtiğini... Sana ilgiyle ve hayranlıkla bakanların olmadığını görürsün birer birer. Kendine mi hayret edersin başkasına mı artık kestiremezsin.  Yollarını toz etmiş bir bedevinin çaresizliği ve kum ıssızlığında kucaklarsın hayatı… Manâ veremezsin belki de olanlara… Cömertçe sunduklarının sana cimri olduklarının vefasızlığını geçsen de senin ellerinden büyüyenlerin büyük ellerini küçük gördüklerine tutulursun… Bir hayrettir alır seni kendinden… Belki de ellerimin büyüklüğüne kapılmıştım dersin bazen. Şimdi o benlikle şişirdiklerim kocaman bir kum bile değilmiş, küçüklüğümü büyüklük sarhoşluğuna mı tutulmuştum da bu insafsızlığa düştüm dersin… Bir Züleyha yalnızlığıyla yudumlarsın o nimet iken elim nıkmete dönen her şeyi…    Şu rüzgarlı deveranda ve kararsız ser