Zillet


Şarkılarımız ne kadar da acılı, ne kadar kederli ve hüzünlü…bir kahrın, bir bastırılmışlığın, bir anlaşılamamaklığın hüznü yakasında cümlelerimizin…

Bastırılmış, küçük düşürülmüş, ve empatisizlikle tek çareyi vicdanını uyuşturmakta bulan kabullenişlerimiz…Çaresiz, zavallı ve kendini satmış kabullenişlerimiz...


İşi başkasına atma zavallılığımız, nasıl olsa bu feleği birileri değiştirecek, birileri nasılsa yapacak, o birilerine havale etme zilletimizle yavaş yavaş tükenen izzetimiz…


“Falanca ne yiğit”e harcanmış cesaret ve çingene sofralarında harcanmış cömertliğimizin yüzümüze vurduğu gerçeklerden sıkılmayan haysiyetimiz…


Kainatın mayesi, gayesi, meyvesi insanın insanlığını milliliklerle, tarih ile, sınırlar ile hatta bir mahalle ile parçaladığımız  müslümanlığımız…


Neticenin ortaya çıkması için gerekli öncülleri yapmayıp işi Allah’a bırakmayı tembellik değil de tevekkül bilen yanlışlığımızın bize ödettiği diyet…


Şairin, ‘bir elde kadeh diğer elde kuran; ne tam kafiriz ne tam müslüman’ dediği durum masum kalır yanımızda…İçki ve kuran gibi açık tezatlar da  oluşturmuyor kertikliğimizi. Bir yanında paranın olanca hırsı ve diğer yanında hiçbir hukuku ve insani hakkı milliyetçi damarının ötesine geçirmemeye ant etmiş gibi bir kutsiyet…


Bu deli gömleği giydirilmiş kutsiyetle postallaşan, çentikleşen vicdan ve insanlığımız…


Ve kendisi gibi düşünen ve hisseden şeytana melek muamelesi; kendisi gibi düşünmeyen meleğe şeytan muamelesini reva gören siyasi düşüncelerle böldüğümüz huzurumuz…


Varlığı derinden anlatan bir kitabın emanetçisi ve mazinin derin derelerinden akan bir ceddin çocuklarının koskoca bir kıtayı birkaç ülkeye esir eden sırrı bir türlü derk edemeyişinin hazin, trajik hikayesidir hikayemiz…


Cihadı,  giydiğimiz deli gömleklini başkasına geçirmeyi;


İdeal toplumu, kendisi gibi düşünmeyi;


Allah’ı,  menfaat çerçevesine tasarlamayı;


Demokrasiyi ” önce benim gibi otur kalk, sonra kendin gibi ol”a çevirmeyi,


Gelişmeyi  potansiyelindeki ölçülere değil de başkasına göre ayarlamayı;


Topal, kör dağarcığımıza sığıştırmaya çalıştığımız şehitliği ulufe  gibi dağıtmayı...


Kısacası tüm eksikliğine rağmen aynalarda tam görünmeyi kemal bilen bir anlayışta nasıl bir başarı bulduğumuzu anlamış değilim...

(s. nazlı) 


Yorumlar

  1. 🤐 söz yok, çaresizlik diz boyu. Düşlerine sağlık benim güzel kardeşim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk