Beklenti Ihlali

Herkesin bir fikri vardır. Bize uyar ya da uymaz… Bu fikri küçük yaşlardan itibaren ediniriz. Bu fikir bir çeşit yerleşkemiz olur ve bizi biz olarak tanımlar. Bununla etrafımızı yorumlar ve iyi ya da kötü tanımını yaparız.

Bazen bu fikrin ve bu fikrin şekil verdiği hayatımızın karşısına başka fikirler ve durumlar çıkar. O ana kadar mutlak doğru diye bellediğimiz şeyler rahatsız olmaya başlar. Sosyal psikolojide “beklenti ihlali” olarak adlandırılan bu durum rahatsız ediverir insanı. Bu gerçekle karşılaşan insan şaşırmanın yanında kendini tehdit altında hisseder, özgüvenini yitirir, ne yapacağını bilemez hale gelir.


        Serdar Kaya’nın köşesinde ele aldığı bir araştırma çok dikkat çekici. Amerika’da sosyal psikolog Wendy Berry Mendes’in  dört akademiysen ile beraber 2007 yılında yayınladıkları bir makalede beklenti ihlalinin sonrasında yaşadıkları tehdit hissini ölçen kimi deneylere yer verir. İnsanların beklenti ihlali sonrasında yaşadığı tehdit hissini ölçen bazı deneyler yaparlar.


Deneylerden biri şöyle: ABD’de beyazların sosyoekonomik statülerinin yüksek, Latin kökenli insanların ise düşük olduğu gerçeğinin tersini deneylerde sergiliyorlar. Bu çerçevede denekler, yaygın Latin özelliklerine sahip olan bir beyaz kız ve yaygın beyazların özelliğine sahip olan bir Latin kız ile karşılaşmaları bir şekilde sağlanıyor. Denekler deneyin gerçek amacını bilmiyorlar. “Birlikte çalışma” konulu bir deney için orada bulunduklarını zannetmektedirler. Deney sonuçlarına göre:


         Beklenti ihlaline yol açan zengin Latin ya da fakir beyaz profillerinden herhangi biriyle karşılaşan insanların kalp atışları ve kan dolaşım hızlarında önemli bir farklılaşma olmuştu! Bu kimselerin fizyolojik verileri, tehdit altındaki insanların durumu gibiydi! Normal zengin beyaz ve fakir Latinler karşılaşanlarda ise böyle bir durum olmamıştı.


       Dahası beklenti ihlali yaşayanlar, deneyde oynanan oyunlarda daha düşük performans göstermiş, karşılarına zengin Latin ya da fakir beyaz olan oyun arkadaşına karşı daha kaba tavırlar sergilemiş ve oyunun sonunda onların performanslarını değerlendirirken onlara daha düşük puanlar vermişlerdi.


       Hâlbuki deney yöneticileri deneyin güvenilirliği için mesela gerek zengin gerek fakir rolündekilerin giyimlerindeki en küçük detaylara kadar temin etmişlerdi. Ancak deneklerin zihinlerindeki, beyaz ve Latin şablonlarına uymayan gerçekliklerle karşılaşmaları kendilerini tehdit altında hissetmeleri için yeterli olmuştu.


Öyleyse


      Öyleyse kafalarınızı ve bilinçaltınızı başkalarının ördüğü örgü ile anadili ve kendi doğal kültürü ile Kuran ezberlemesini, namaz kılmasını, dini hayatını yaşamasını garipsemeyin.    


      Öyleyse hakların, özgürlüğün isteğine gönül vereni dinsiz görmeyin. Hatta hak ve özgürlüğü istemede imanın bir izinin olduğunu bilin. ABD’deki gibi zengin beyaz kız algısını hayatınıza güven veren yerine oturtursanız karşınıza zengin Latin çıktığında saçmalayıp, hırçınlaşıp güveninizi yitireceğiniz gibi; başörtülü birini mecliste gördüğünüzde sara nöbetleri geçirip kendi kendinize zulmedersiniz.  Kuran'ın onlarca kardeş olun mesajını es geçen bir Müslümanın, halkların kardeşliğine hassasiyet gösteren solcu birini gördüğünde kan dolaşımı yine değişir. Sabitesi vatan, millet ise, özgürlüğü ve Kürtçeyi horon ya da zeybekle heybesinde taşıyanı gördüğünde ne tür kaybolmuştuk psikolojisi içine sürükleneceğini tahmin edebilirsiniz. 


Özgürlüğe aşık olan biri vatan, din, millet diyeni hemen ırkçılıkla, bağnazlıkla neden yaftalar ki? Bütün bunlar özünde karşıt olan şeyler değil tam tersine birbirini ahenkle tamamlayan bir bütünün farklı renkleridir, ayetleridir. 


Yıllarca insani hakta(kul hakkı) kendinden aşağı gördüğü insanların, verilen-alınan haklar karşısında yaşadığı kaybolmuşluk hissinin saçmalığına defalarca şahit oluyoruz. Sadece bu kaybolmuşluk hissini siyasi ranta çevirenlerin kitleleri nasıl parçaladığını ve bunun sonuçlarını acıyla seyretmemek mümkün mü?


Birden fazla doğrunun bir zihinde ya da bahçede yaşayabileceği gerçeğini kabullenmenin kazandırdığını reddetme kazandırmaz. Ali Şeriati’nin deyişiyle diyorum: “Ülkesini, yaşadığı memleketi sevmek devletçilik ise ben devletçi mi oluyorum. Öyleyse devletçiyim. Eşitliği, özgürlüğü, barışı savunmak komünistlik mi oluyor. Öyleyse komünistim. İslam’a göre yaşamaya çalışmak cemaatçilik ya da tarikatçılık mı oluyor. Öyleyse tarikatçıyım.


Sakın kafanızı birilerinin siyasi rantına göre sabitlemeyin. Sizin bir fikirde sabitlenmenizi birileri istiyorsa yüreğinizin onayına sunun önce. Yüreğinizi sabitleyeceğimiz en ebedi sabitenin ölüm gerçeği olduğu hakikatini bakış açımızın sabitesi belleyerek… Sabitenizi Kuran'ın bütünsel bir okunuşundan damıtılmış bir açının dışındaki, toprak, millet, ırk ve para gibi değişime mahkum mahluklar oluşturuyorsa daha çok korkar, titrer, kronik tehdit hissi  yaşarsınız. Dr. Nevzat Tarhan’ın dediği gibi “sürekli bir endişe hali” yaşayarak, her an başınıza bir felaketin geleceği fikrine kapılırsınız ve kendinizi sürekli tetikte olmak zorunda hissedersiniz. Rahat insanları anlamaz onları sorumsuzlukla suçlarsınız. Kaybedilme tehlikesine o kadar odaklanırsınız ki onun dışındaki her şeyi kenara bırakırsınız. Zihinlerinizi, enerjinizi, topunuzu, tüfeğinizi olabilecek aksaklıklarla ve alınacak önlemlerle meşgul edersiniz. Mantığınızı bloke edersiniz. Esneklikten uzak, katı bir bakış açısı geliştirirsiniz. 


Korktuğunuz tek şey korkunun kendisi olur. Korktuğun şey başına muhtemelen gelir, gelmese de açlık korkusu açlığın kendisinden beter eder seni…






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Mutluluk