Nasıl?

Sırf kurallar olsun diye onuru ve kalbi kırmak doğru olan mıdır? Amacı hep kutsarız da amaca ulaşmakta kullanılan aracın uygunluğu ikincide kalıyor. “Doğru şekilde mi yapıyorum”un önüne “doğru olanı yapıyorum” konuluyor.

Güzeli söylemek yetmez, o güzeli güzelce söyledin mi? 

Sanırım inandığımız doğru kadar doğru yürümek daha önemli. Sanırım baktığımız yer kadar nasıl baktığımız daha önemli. Sanırım ne okuduğumuz kadar nasıl okuduğumuz daha önemli…

  “Nasıl”dan kaçışın altında zihnin konforunu bozmaya gelmemesi yatıyor. Çünkü Ne sorusu dışarı baktırır, nasıl ise içe…“Nasıl” yorucu, “ne” ise kolay…

Nasıl'da çözüm, ne'de tespit var. Tespit kolay da çözüm herkesin harcı değil. 

    İçe bakmak yani nasıl sorgusu sorunu kendinde ve yönteminde aratırken “ne” ise dışa bağlar… Kendimizden kaynaklandığını düşündüğümüz durumlar acı verir ve bu acının yaman bir hocalığı vardır. Sorunu dışarıda aramak kolay, basit, hazcı ve janjanlıdır.

    Yapılan işin güzel oluşuna bakıp kendimizi aldatmayalım. Elde etmek için kanatılan nice ellerin elde edildikten sonra kirlendiğinin şahidiyim. Adalet adına bindiğimiz at çoğu kez birilerini ezerek ilerliyor. Adeta atın ilerleme şartı birilerine basmaya endekslenmiş. Doğru iş adına işin doğru yapılmadığı bir anlayış merkezimize oturmuş.

    Yani dinin doğru olduğuna iman kadar, doğrularla dinini yaşamak;

    Yani sahiplendiğin milletin kadar, doğrularla sahiplenmek;

    Yani iyilik etmek kadar nasıl iyilik etmek gerektiğinin sorgusu daha sahici.

    Kimseyi doğru bir dine çağırmana gerek yok. Dinine layık doğrularla yürümen bin dil kuvvetindedir zaten. Başkalarını inandırmaya kendimizi kaptırdığımız doğrularımızın büyüsü, birçok defa farkında olmadan kontrolden çıkaran ezberci bir tabuya dönüşebiliyor. Ölümsüz hakikatleri, yöntemsizliğimizle iki ayaklı bir tabuta hapsedilebiliyoruz. Bu tarzla anlatılan doğruları söylemek; incitmeden, kırmadan, dağıtmadan söylemenin önüne geçebiliyor. Senin doğrun, benim doğrum; senin partinin doğruları, benim partimin doğruları…



                           *      *      *       *


     Yüreğinizin ısındığına sendikanızı, milletinizi, cemaatinizi araya koymak sendikanıza, milletinize, cemaatinize bir şey katıyor mu bilmem ama senden çoğu şeyi çaldığını hissedebiliyorum. Bu mesafe sana maddi bir şey ya da haz katıyorsa, milyon değerinde insanlık hazinesini kaybettirdiğini söyleyebilirim. Karşılıklı iki yudum çayı hoş sohbetle içebiliyor musun ona bak! Çoğu defa aynı doğruları paylaştığımın gidişiyle beni sevindirdiğini; aynı şeyleri paylaşmayıp ayrı düşündüğümün gelişiyle sevindirdiğini yaşıyorum.

     “Neye bakarsam biri görüyorum.” diyen Yunusvâri bir sesle:

     “Şamlıyım, Osmanlıyım, Farslıyım, Hintliyim; her neresi varsa oralıyım." diyen Nablusi’nin  zengin enginliğiyle:

     “Herşeyde bir şey, bir şeyde her şey var.” diyen Saidvâri bir haykırışla:

     “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...” diyen Nazımvâri bir nazımla söylemek, akmak, birlemek ve gitmek duasıyla…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk