Turnusol

 (10 yıl önce yazılmıştı, yine şimdi gibi)


Bir şehir düşünün dört tarafı da tarihin bildiği en acımasız terör devletiyle çevrili..Ambargonun her türlüsüne maruz. Üzerine günlerce bomba yağdırıldığı halde yerlerini terk edip kaçmıyor, direniyor. Ölümü bir bitiş, bir son değil, bir başlangıç, vuslat gününe kavuşma olarak görmenin verdiği cesaret ile ağlamıyor, isyan etmiyor sabır gösteriyor.

Bir turnusol oldu Gazze. Herkesin ve her devletin iç yüzünü ortaya koyuyor. Kim ikiyüzlü, kim demokrat, kim hain, kim dost, kim düşman, kim sadece bağırıyor...

Amerika ve Avrupa yönetimlerinin (her zamanki gibi) ikiyüzlü, sahte, sömürücü yüzlerini, Suudi, Kuveyt, Bahreyn, Arap Emirliği yönetimlerinin kuklalığını, İran'ın mezhepçi politikasını ve Türkiye'nin sadece bağirabildiğini gösterdi.


Bir turnusoldur Gazze...Dünya müslümanlarının parçalanmışlığını, ittifak ve birliğinin olmayışını bir kere daha gördük.İç alemin içini de dışarı çıkardı, kimin özünde ne olduğu, dinî anlayışların seviyesini..Yani Gazze için gösterdiği ciğer yanmasını Suriye'de ışid'in yaptığına göstermemek zavallılığı ile Rabbimizin bir müslüman kişilik ve duruşundan beklediğini, siyasi ve milli çıkarın önüne çıkaramayan bir müslümanlığı su üstüne çıkardı.Kimin vicdan ve insanlığı ne kadar ve nereye kadar parsellendiği somutluk kazandı.

Yani vicdanının (ki vicdan Rabbin özel konuşmalarını şahsa ulaştırmak için insanın içine koyduğu  sestir) sınırını, devletlerin koyduğu sınırlara göre ayarlamak durumu;

Yani vicdanının sesini bağlandığı siyasi partinin sesini geçememesi durumu;

Yani fıtratında (yaratılışında) olan zulmün, çirkinliğin her türlüsüne karşı olma meylini millî çıkar denilen olguyla heba etme durumu;

Yani kimin sesi siyasi çıkarından mı vicdanından mı çıktığı...

Somutluk kazandı, netleşti..


Bir turnusoldur Gazze. Taklidi iman ile tahkiki iman denilen bakış farkını ortaya çıkardı.Olaylarin arkasındaki ilahi hikmeti fark eden şunu anlar ki; Bediüzzaman'ın ifadesiyle yirmi ölüp üçyüz bin diriliriz cümlesi ile vahşetlere, zulümlere sessiz, duyarsız, uyuşmuş kalpler dirilyor, üçyüz bin vicdan kasılıyor, rahatsız oluyor, sahibini hâl çaresine götürüyor. İlâhî hikmette ölenlerin o ilk birkaç dakikadaki acısına bedel, milyonlarca senelik daimi bir mutluluğu, güvende olmayı, keyflenmeyi (cenneti) vereceğine yüreği kanaat veriyor. Bu açıdan acılar küçülüyor, zahmetlerin gerisindeki rahmeti hissedip teselli dayanağı oluşturuyor. Büyük mahkemede o zalimlerden hakkını alacağı inancı, haksızlığa uğramanın verdiği zilleti, boşluk ve acıyı gideriyor, dolduruyor.

Taklidi imana sahip olan ise olayların görünen yüzünü görür, arkasındaki binler hikmet ve sebebi anlamaz . Böyle bir bakışın ağlama ve üzülmek gibi insani halleri anlık ve derinlikten uzak olduğundan Allah'ın rızasını tahsil etmesi bile şüphelidir.


Bir turnusoldur Gazze. Bildik çoğu ezberi de bozdu. Yönetim olarak müslüman olmayan Şili, Venezüella, Küba ve kısmi olarak İspanya'nın gösterdiği tepkiyi islam coğrafyasında çoğu müslüman ülkenin göstermemesi gibi İslâm ruhuna ters durumlar şunu gösterdi ki: Yönetimler müslüman terminoloji ve sözler söylese de 'yönetim olarak' müslüman değiller. 

Gazze gerçeği şunu da gösterdi ki çoğu insanın etki- tepki durumu siyasilerinin, bağlı oldukları çevrenin çizgisini aşmıyor. Mesela İsrail'in bir ayda Gazze'de yapamadığını Işid bir haftada daha beterini Ezidiler'e ve Türkmenler'e yaptı. Eğer dinimizin özünde olan "mazlumun dini sorulmaz."  ve "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." duruşunun onda biri bile bizde olsaydı acıları birbirinden ayırmaz, aynı tepkiyi ve duyarlılığı Ezidiler'in ve Türkmenler'in yaşadığı acıya da gösterirdik.Eğer mahallemiz, akrabamız, cemaatimiz, partimiz vicdan, akıl ve ortak insanlığın söylediğine ters olsa da mı onların hatasını sürdürmeliyiz?! Kuran bunu ilâhî mesajı insanlara duyuran peygamberlere karşı insanların cevap olarak: "biz, bizden önceki atalarımızı böyle inanıyor gördük. De ki: sizden önceki atalarınız (yani partileriniz, cemaatiniz, büyükleriniz, değer sistemleriniz, devletleriniz vs) yanlış birşey yapmış olsa da mı siz yanlışı yapacaksınız? 

Vahiy herşeyin merkezine 'doğru olanı' koyarken şu mesajı vermektedir; doğrunun doğası konjokturel duruma göre evrilmez. 


Taraftarlık bu yüzden en büyük paradokstur.Hele hele müslüman bakış açısında olmasının sonuçları kadar berbat birşey var mı? Bu açıdan Bediüzzaman'ın taraftarlık ile ilgili hârikulâde tespiti olaylara bakışta hepimize mihver olmalı. 


"Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara melce olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârane, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melce'dir ki; onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünki garazkârane tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona hâşâ lanet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek. "


Sözümü Tarık Tufan'ın sözüyle bitiriyorum:

"Sana atlaslar,haritalar gösterecekler. Adına sınır dedikleri bazı çizgilerle çevrildiğini göreceksin yaşadığın yerlerin. Bütün bunlar kurmaca. Gerçekte tüm yeryüzü Allah'ındır ve gerçekte yürüyebildiğin kadar senindir tüm coğrafyalar."



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk