Remzi

    Tarihler 2012 yılının ekim ayını gösterdiğinde yoğun bir insan kalabalığı şehrimizde deli olarak bilinen, her kesimin neşesi bir insanın cenazesinde bulunuyordu. Her haliyle ilginç kareler barındıran sıradan bir insanın sıradışı cenazesinin arkasında şehrin valisi, emniyet müdürü ile şehrin daha birçok tanınmış yüzü vardı. 

Tüm hayatını adeta son gün üzerine yaşayan hatta son gününde belli bir insan kalabalığı elde etmek karşılığında taziyenin kalabalığına karışan insanlar var. Varlığını daha görünür kılmayı, varlığı yaşamanın önüne koymak pahasına sürdürülen bir hayat, başkası adına sürdürülen rehin bir hayattan pek de farklı değildir. 

Diri kalabilenin sadece ölüm olduğu bir hayatta var kalabilmek insanın en temel mevzusudur. Olmak ya da olmamak öyle derin bir mevzu ki beka isteği adeta yaşamın her zerresini ilgilendirir. Hatta herşey bunun üzerine kurulu denilse abartı olmaz. Öyle ki yaptığımız her birşeyde aradığımız aslında bekanın, devamlı olanın ve kendimizi daha görünür kılmanın farklı tonlarıdır. Kendimizi var kılamadığımız, varlığımızın yok edildiği veya yok sayıldığı hiçbir şey ve yerde sükunet bulmaz bir fıtratta yaratılmışız. Yaşamın sadece şimdisine değil geçmişine ve geleceğine de  hükmedebilen bu his öyle güçlü ki büyük bir yerden gelmek ve büyük bir şey bırakmak adınadır tüm hengame ve hareket... Tüm varlığını içinde bulunduğu yeri daha da belirginleştirmek ve yerleşik kılmak adına kendini bile yok edecek noktaya gelebilir insan. Sorun bunu istemek değil çünkü doğasında var. Sorun bunu yanlış yerde yani bu dünyada istemek. Çünkü daimî ve müstakil bir dünya yok ki kendisi daimî olsun. Kendisi aktığı gibi onunla beraber her birşey de akıyor, gidiyor. Zaman, dünya, kâinat... 

Öldükten sonra var oluşunun değerini insan sayısına, kalabalığa bağlayan anlayış da aslında bu istekten geliyor. Peki hayatımızı, kendimizi yok edercesine, aklımızla, mevkimizle, birçok şeyi seferber ederek, heba edercesine, insanların bizi daha çok bilmesi ve daha çok hesap etmesi üzerine kurduğumuz halde bunu birçok defa başaramayan insanları nereye koymalı? 

Kendisinde (küçümsemek için demiyorum) akıl yok, mevkii yok, hırs yok, konuşma yok, bilgi, birikim, elbise, kadın, asalet, mal, mülk... hiçbir şey yok ama ölümünde şehrin en büyük ileri gelenleriyle beraber büyük bir insan kalabalığını arkasına alan Remzi'mizi nereye koymalı, ne ile açıklamalı? 

Ezberimizi bozan ibrete şayan tablo olarak önümüzde duruyor.

Peki tüm güçsüzlüğüne rağmen bir bebeği nereye koymalı? O hazin haliyle devasa güçte bir insanı kendine bağlayıp isteğini yerine getirebilir, kendine esir edebilir. Çok güçlü olduğundan değil herhalde? Ya da bir ağacı nereye koymalı? Hayvanlar gibi hareket kabiliyeti olmadığı halde her bir isteği ayaklarının, köklerinin önüne geliyor, güneş, hava ve su kendisine koşuyor. Bir maymun, tilki, çakal tüm sinsilik zeka ve çalaklığına rağmen çoğu defa aç aç dolaşıyorlar. Ama balıklar aptal, güçsüz ve kum içinde yaşadıkları halde mükemmel beslenip tertemiz kalabiliyorlar. 

Sermaye piyasasında güçlü Yahudilerin çoğu defa hakir ve sürgün olmaları; şair ve alimlerin fakir, bilgisiz ve cahil insanların çoğu defa zengin olmaları gösteriyor ki kazancı sağlayan güç ve zeka değil, belki acz ve tevekkülvari bir teslimdir. 

O zaman delicesine kendimizi kaptırdığım güç ve para bizi asıl var eden, hayatımızı garantileyen ve hayırlı eyleyen olmayabilir. Bir çocuğun hazin haliyle bir kahramana her isteğini yaptırması, şefkat duyduğumuz bir insanın zor bile olsa dileğini yerine getirmek istemenin altında bu sır yatıyordur. Hırs göstermeden yürüyenlerin emin bir limana ulaşması hırslı, güçlü ve zeki insanlardan daha sık görülür bir şeydir. Aşırı bir hırsla istediğimiz şeylerin birçok defa elimizden kayması ve hırs göstermeyenin eline tüy gibi konmasındaki kolaylık yine bu sırdandır. 

Hırsla aşık olduğu insana kavuşanların mutluluğu, acaba aşık olmadan evlenenlerden daha mı çoktur? 

En büyük isteği evlendiği kişinin sadece aşırı güzel olmasından başka birşey olmayanın, gerçekten de öyle bir kişiyle evlendikten sonra göremediği akıl güzelliği, huy güzelliği, karakter güzelliği karşısındaki hüsranı anlatılır gibi değildir. 

Ya da çok maldan başka hiç birşey istemeyen insanların, belki bir süre sonra kavuşunca önceki hayatını mumla aradığının binler örnekleriyle doludur hayat... Ya da bir evin, bir arabanın, bir evladın...

Sorun bunları istemek değildir. Tabi ki insan nefes aldığı müddetçe istemek doğasındadır. Nasıl ve ne şekilde istediğimizdir ters yüz eden. Usulüne göre istemenin sayfalar dolu esrarı var.

Bizi daha iyi yapan, güçlü ve zeki olmaktan öte, başka durumların milyon örnekleriyle dolu hayat önümüzde duruyor. 


Yorumlar

  1. Remzi gülerdi. Gülmek ise bulaşıcıydı. Biz de gülerdik. Tebessümü bile esirgeyenlerden uzak kalmak dileğiyle. Güzel yazı için de teşekkürler dostum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk