Etraf

Ne sebeple olursa olsun hatanızın üzerine kara kara düşünmeyin.
"Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir." der Aldous Huxley.

Hani, neredeyse pişmanlıktan dolayı hayatını cehenneme çevirenler demek istiyorum.

Hani hatasından, günahından dolayı başını kaldırmaya ve insan yüzüne bakmayacak duruma getiren şeytan tuzağından. İnsan onurunu suistimal eden şeytanın hilelerinden demek istiyorum.

Hani itibarına zarar vermede, hiçkimsenin kendisiyle yarışamadığı türden bir özeleştiri de değil.

Hani  yularını vehmin değil de aklın ve vicdanın eline aldığı demek istiyorum.

Hani bunu da yaparken üzerine toz kondurmayan, burnundan kıl aldırmayandan da değil. Kendini sevicilik, kendine tapıcılık, kendinden, kendi teninden büyük mabet tanımayan cinsten olanı da değil.

Hani başkasının hatasını, yüzleşmesine bariyer ve bahane etmeyen;

kendi günahına peşkeş etmeyen;

başkasının kusurunun kendi fazleti olmayan,
günahından sevap devşirmeyen,

cahilliğinden kendine alimlik icazeti almayan,

cerbeze yapmayıp aynaya bakan ve dilini yıkayan cinsten bir yüzleşme demek istiyorum.

Hani kendini aklamayı, iyi hissetmeyi etrafının kusur ve karalığında bulan; gönül fakirliğini kendini beğendirmeyle, ünvanlarını, eşyalarını, şeritlerini, etiketlerini varlıklarını arttırarak zenginleyen cinsten olmayan bir yüzleşme demek istiyorum.

Hani kendimize en yakın olduğumuz anda aniden en uzak kalmak durumuna gelmek gibidir kendinin arasına "etrafı" koymak. Hakiki bir yüzleşmede bütün bir etrafı ikinci bir kişi bilen; sadece seni kendine kör eden bir perde, bir yanılsama bilen demek istiyorum.

Etraf yamukluğunun, alemlerde yer edişi bu yüzleşmeye bariyer olduğundandır.Etrafta ne kadar terslik, yalan varsa bende o kadar doğruluk ve doğru var yanılsaması.
Yani insanın kendini aşırı kusurlu, değersiz ve bir enkaz bulması nasıl bir hataysa mükemmel görmesi de öyle.

Etrafını kusurlu görmesi nasıl bir hataysa o kusurdan kendine mükemmellikler devşirmesi de öyle.

Etrafını olduğundan mükemmel görmesi nasıl bir hataysa o mükemmel sanının altında kalması ve ezmesi de öyle.


Etrafı en büyük belirleyici görmek zamanla kendimize karşı yabancılaşmayı getirir. Etrafa bağladığı kıymet takviye edilmediğinde, bu açlığı kendini olduğundan büyük görme ve sonucunda  kendine aşık olma hastalığıyla son bulur. Her aşığın aşık olduğunun kusuruna kör oluşu gibi kendine kör bir durumdur bu.

Bu, çoğu defa yunan mitolojisindeki Narkissos'un akıbeti gibi bir son bulmayla biter.

"Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.

Olimpos'ta yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler. Bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir."


Narkissos'un ömrünü kendine hayran bakarak geçirmesi, insanın kendini kusursuz görerek kör kalmasıdır.

Kendine kör olan, dışına yaman bir kusur görücüdür. Sevgi bakiyesini kendinde tükettiğinden etrafına dağıtacağı birşeyi yoktur ve etraf büyük bir enkaz ve ölüdür onun için. Etraf onun güzelliği gösteren bir çirkin olabildiği kadarıyla ilgiyi hak eder.
Bu, ateş böceğinin ışıkcığına güvenerek güneşe kör kalmasıdır. Böylece kendini insanlık ailesinin ortak sofrasının farklı farklı lezzetlerinden men ettiğinden kırıntılarla yetinmek zorunda olduğundan hayatı ıskalar.

Kendisinin sığınabildiği yegane mabedi yine kendisi olduğundan kendinde kaybolmuş, başkasına ilgisiz bir bakar-kördür.
Aslında böylesi, yüreğinin yerini kaybettiğinden üşüyen ruhunu kimsede ısıtamaz.
Notre Dame'nin Kamburu'ndaki Claude Frollo'nun girdiği amansız bir ruh sürtüşmesinde aldığı yenilgiden sonra büründüğü karakterdir. Daha doğrusu vahşet... 
Kendisiyle arasına etrafını koyarak uzaklaşmak ile kendine hayran kalarak etraftan uzak kalmak arasında bir fark yoktur. Rolleri değişmiş olsa da kişinin kendine yabancı kalarak yabanlaşması sonucunu getirir her iki durum da.


Narkissos için bakmaya ve ilgilenmeye değer tek şey onun eşsiz ve kusursuz olduğunu dile getirendir ve en sevimsiz şey ise onun kusuruna ayna olandır. Böyle birinin kulesine kağıt olabildiğiniz kadar değerlisiniz, ona sen en güzelsin en iyisin dediğiniz müddetçe iyisiniz.
İlgiyi hak eden tek şey kendini çıkardığı benliğin zirvesinde tutanlardır. Pohpohlayan dost, etmeyen düşmandır. Velev ki yolunuzda kendi halinde bir yolcu olsanız dahi.

Bugün tüm zamanların en büyük Narkissoslarının olduğu çağdır. Masum kalır Narkissos. Hatta Narkissosun cezasının bedeli kendi öderken çağımızdakiler başkasına da ödetiyorlar.
Suya bakarken gördüğü hayran olduğu güzelliği değil, başkasının gözünden gördüğüdür artık. Başkasının acısını dinlerken bile hissettiği kendi acısıdır aslında.
Tebrik ederken hesap ettiği yahudi tüccarının hesabı olan karşılık beklentisidir. Mabet edindiği kendi teninin bir tek hazzına etrafın bin sıkıntısını tercih edebilir. En büyük korkusu mutsuz olmak olduğu için hayatın getireceği normal durumlar büyük mutsuzluklar getirebiliyor. Endişelidir. Daima işi var. Sonuca süreçten çok kıymet verdiğinden nazarı yaşadıklarında  değil yaşayacaklarındadır. Böylece hep olmayan bir zamanda yaşar. Müslüm'ün şarkısındaki 'Aynalar yaşanmış gösterse bile yaşanmadan geçen yıllar...' içinde yaşar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk