Taraftarlık Çıkmazı

Siyasetin doğurduğu tarafgirlik bir karşıtlık, başka bir uç doğurur. Tabiatında "daima bir karşıtlık vardır."
Varlığını birilerinin yokluğuna; 
iyi olmayı ve iyiliği birilerinin kötü olmasına ve kötülüğüne; melek olmayı ille de karşıtının şeytan olması üzerine kurar. 


Taraftarlık, kendini birilerinin yokluğu üzerine var eder.

Hâl böyle olunca karşıt siyasi fikirde olan adam melek olsa şeytan muamelesi görür. Yandaşın olan adam şeytan bile olsa melek muamelesi görür.

Bu durum insani ve dini tüm doğrulara terstir. Kaos ana enerjisini hep bu insani doğrular üzerinden değil de şahıs ve siyasilerin üzerinden birbirimizi tanımlamamızdan beslenir.

Hakikati göstermek için kullanılan zemin siyasi olay ve kişiler olunca doğruyu bulma ipimiz de otomatik olarak birilerinin eline düşüyor ve kaygan bir zeminde yürüyoruz. Böyle bir insanın özgür ve kendini gerçekleştirdiği düşünülemez. Böyleleri, savunduğu düşünceye kârdan çok zarar verir.Bilincini özgür iradesiyle gerçekleştirememiş bir bireyin özgürlüğü savunması da dilde kalır. Bir ömür sermayesi semeresiz dolanır gider.

Son yıllarda hiçbir zaman diliminde olmayan kutuplaşmalar insanları paramparça etti.Daha önce rahatlıkla farklı düşüncelerdeki insanların yan yana gelip zıt konuları konuşup tartışılabildiği mümkün olduğu tecrübe edilmişken şimdi bu gedikleri açmak, millet namına millete ihanettir, düşmanlıktır.

Şunu unutmamalıyız ki karşı fikre tahammül yitirilse kendi fikirlerimize de saygımız kalmaz.

Hepimizin derin derin düşünmesi ve kendine çeki düzen vermesi gerek. Sürekli karşı cephede duran insanları şeytanlaştırarak kendini melekleştirme çabası bizi kendimize yabancılaştırır. Başkasına değil kendimize olan sözümüzü geçersiz kılar.

Karşı cephe dediğiniz de kimler oluyor? Neye göre karşıt, kime göre? Dine, mezhebe, milliyete vs her türlü doğal farklılık üzerine geliştirilen karşıtlık doğal mıdır?Bu farklılıklar Yaratıcı'nın birer emaneti ve zenginliği iken bunu hayata bakışının merkezi yapmak bir terslik değil mi?Felsefesini, dünya görüşünü, duygularını kısaca neredeyse tüm varlığını sadece kendi ve kendisiyle ilgili olan şeylerin temeli yapmak bir çıkmaz değil mi?Yani benimle ilgili olanın kutsanıp yüceltilmesi, olmayanın ise aşağılanması?

Dış dünyaya ait tasavvurlarımızda içimizde gelişen bu soruların cevabı belirleyicidir.Kendimiz ile ilgili bu soruların ve sorunların cevaplarını bulmadan dış dünyayı yorumlamak ve ona göre adım atmak bize ait olmayan bir eylemdir.Kendi dizginini başka ellere vermektir.İpotek altında yaşamdır.
Kişinin özgür olmaması ve bağımlı yani köle ve eşek olarak yaşama hali tam da o zaman başlar.

Kısacası kendimize ait sorularımızın kendimize ait keşfettiğimiz cevapları olmalı...

(s. nazlı) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Dövüsü

Beklenti Ihlali

Mutluluk