Kayıtlar

Kibir

Resim
     En sevilmeyen, en acınacak durumda olanlardır kibirli insanlar. Acınacak bir halde seyrediliyorken, çevresini seyre tenezzül etmez bile...Böyleleri mükemmel bir ibret tablosudur.:) ilham kaynağı ve şükran hissettirdikleri için de teşekküre layıktırlar. Kurdukları kurgusal dünyanın sanal üyeleridir. Kendini her şeyin önüne layık gördüğünden kayıkçısıdır hepimizin. Kısa ve dolu yaşamaya emanet hayatını, kibir gibi bir külfetin altına koyduğundan manevra alanları en dar olanlardır. Aynı zamanda ekonominin ayaklarıdır.:) Bir türlü insanlara kabul ettiremediği benliğini, başka alanlarda ispata çalışır ki, bu da çoğu defa maddi olarak kendini gösterir. İlham kaynağıdır derken boynuna dolanan yılanın her hali düşünülmeye keşfedilmeye değer... "bu ne talihsiz durum ki, iyi ki de bende yok" diye şükre sevk eder muhatabını..."ve ben de var mı yok mu" diye de aynı zamanda oto-kontrolün  oluşturabiliyor. Eğer sağduyulu olup dayanabilseniz iyi bir komedyanın biletsiz seyirc

Kardaki Mektup

Resim
Kar, çocukluğun minik parmaklarına öpücükler kondurur. Saf olmanın ve kalmanın asaletiyle gülmenin; sevdanın, iyiliğin, huzurun, sessiz sessiz büyümenin ve büyülenmenin adıdır. Ömrün son deminin hatırlatıcısıdır. Nedense, farklı duygu ve düşüncelere sahip insanlarda aynı duyguları uyandırır kar… Gece yarısını çoktan geçmiş bir gece vakti…Sessiz sessiz yağan kar ile düşünceler duygular kabarıyor. Mis gibi diyorum. Karı anlatacak en güzel kelime bu galiba diyorum. Hani bazen kıyısına gelir gibi olursun ya hayatın. Öylesine yapayalnız, başıboş ve beyhude hissedersin ya kendini. Kelimelerin ve yaşanmışlıkların çok yetersiz olduğunu, basit kalacağını hissedersin ya... Ve “bir Allah’ım var” dersin. Benden haberdar, iç yüzünü bilen bu olanların. O zaman yüreğinin ıssızlıklarında bir hoş sada tüllenir. Issız sahralarda çatlamış ruhuna bir vaha gibi gelir o dayanmışlık… Özellikle de kar tanelerindeki masumiyet ve intizamı kim yapmışsa, ruhumuzun o bazen nazikleşen ince ve kırılgan yerlerine de

Yara

Resim
 ...şimdi dostum, bunları ben makamında söylenmiş söz belleme lütfen... Herşeyden Önce Olan'ın kitabından ruhuna damlayanlar olarak belle.. bil ki çile makamının bahşettikleridir...şu an yerinde baş ağrıları çeken bir hastanın hastalık hediyeleridir...  zihnine, dimağına ve tasavvuruna nakşolunan olarak... yoksa bu ben'in kendini değiştirmekten öte başkasını değiştirmek gibi bir anlayıştan ne kadar haz etmediğini bilirsin... ...düşünce ne zaman dallanıp serpilir?..ne zaman derdin olursa değil mi dostum...dostum kim ikbal'i anlar, şeriati'yi, said'i ve eş şabâz'ı ...? yazdıklarım, bir adresi herşeyden çok bilen ben'in, o adrese nedensiz bigane ve beyhude tavrının içinin koridorlarında gezen alevin dışa vurarak kısmen rahat olma hali... ya da yolculuğunun başında sadık olduğu yola yeminli birinin yeminini tutmayışının vicdana sürülmüş sahte merhemi... ya da dostum sözü kendine geçmeyenin plastik yüzlere sığınmalara isyanı...herşeyden ve herkesten önce kendine.

Hesap Hatası

Resim
 Kendimize dikkat edersek hemen hemen yaptığımız her işte özellikle de kaliteli işlerde bunun fark edilmesini, bilinmesini isteriz. İyiliklerimizin, güzelliklerimizin duyulup bilinmesine olan şiddetli istek ve ihtiyaç, hastalıklı modern dünyanın her şeye bulaştırdığı tersliğin etkisidir diye düşünürüz. Madem bu istek ve iştiyak fıtrîdir. Bir güzellik görmek ve görünmek ister. O zaman bunun olmamasını dilemek ve bu isteği yok etmek istemenin kendisi sakat zaten. Bir çok ayette “O her şeyi bilir; her şeyi işitendir; amellerinizi (eylemlerinizi) zayi etmeyiz; o gün iyi işler yapanlara olan ecir ve mükafat; ve öylelerine hazırlanan cennet” gibi ayetler şu gerçeği açıkça dile getiriyor: "İşte, içinizden geçen, yaptıklarınızın bilinmesi, duyulması, kaybolmaması, kısacası sigortalanması isteğinin en güzeli Allah değil mi? O biliyor, görüyor, işitiyor. Bu yetmez mi? O duyuyor, işitiyor, anlıyor bu size yetmez mi? “O kadar kaliteli ve güzel iş yaptım ama bilen kim, anlayan kim; İyiliklerim

Kör Dövüsü

Resim
   Bugün destek odasında Ali ile çalışırken bu hikaye ile derse başladık.  "Adamın biri geceleyin yürüyordu. Şehrin ünlü bilgininin bir elinde fener bir elinde su dolu kovayla kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. Aklından, "Şu yaşlı ve kör bilgeye bak hele! Gözleri görmediği hâlde el feneriyle dolaşıyor. Ne komik!" diye geçirdi. Bilgeye yaklaşınca: -Bugün beni çok şaşırttınız efendim! Siz ama bir adamsınız. Sizin için gece ve gündüz birdir. Niçin kendinize ağırlık edip bir de fener taşıyorsunuz, diye sordu. Bilge: -Doğrusu ben senin bu soruna şaşırmadım. Çünkü kendini zeki sanan kişilerin bu tür sorularına alıştım. Bu el feneri gerçek körlerin bana çarpıp su kabımı kırmalarını önlemek içindir. -Gerçek kör mü? -Olayları sadece bir yönüyle değerlendiren kişiler gerçek kördür. Bu tür kimseler kendilerini evrenin merkezinde görürler. Bu özellikleri akıllarına perde olur, olayların iç yüzünü göremezler."                           *   *   *  Bugün körlüğümüze neden o

Nasıl?

Resim
Sırf kurallar olsun diye onuru ve kalbi kırmak doğru olan mıdır? Amacı hep kutsarız da amaca ulaşmakta kullanılan aracın uygunluğu ikincide kalıyor. “Doğru şekilde mi yapıyorum”un önüne “doğru olanı yapıyorum” konuluyor. Güzeli söylemek yetmez, o güzeli güzelce söyledin mi?  Sanırım inandığımız doğru kadar doğru yürümek daha önemli. Sanırım baktığımız yer kadar nasıl baktığımız daha önemli. Sanırım ne okuduğumuz kadar nasıl okuduğumuz daha önemli…   “Nasıl”dan kaçışın altında zihnin konforunu bozmaya gelmemesi yatıyor. Çünkü Ne sorusu dışarı baktırır, nasıl ise içe…“Nasıl” yorucu, “ne” ise kolay… Nasıl'da çözüm, ne'de tespit var. Tespit kolay da çözüm herkesin harcı değil.      İçe bakmak yani nasıl sorgusu sorunu kendinde ve yönteminde aratırken “ne” ise dışa bağlar… Kendimizden kaynaklandığını düşündüğümüz durumlar acı verir ve bu acının yaman bir hocalığı vardır. Sorunu dışarıda aramak kolay, basit, hazcı ve janjanlıdır.     Yapılan işin güzel oluşuna bakıp kendimizi aldatma

Turnusol

Resim
 (10 yıl önce yazılmıştı, yine şimdi gibi) Bir şehir düşünün dört tarafı da tarihin bildiği en acımasız terör devletiyle çevrili..Ambargonun her türlüsüne maruz. Üzerine günlerce bomba yağdırıldığı halde yerlerini terk edip kaçmıyor, direniyor. Ölümü bir bitiş, bir son değil, bir başlangıç, vuslat gününe kavuşma olarak görmenin verdiği cesaret ile ağlamıyor, isyan etmiyor sabır gösteriyor. Bir turnusol oldu Gazze. Herkesin ve her devletin iç yüzünü ortaya koyuyor. Kim ikiyüzlü, kim demokrat, kim hain, kim dost, kim düşman, kim sadece bağırıyor... Amerika ve Avrupa yönetimlerinin (her zamanki gibi) ikiyüzlü, sahte, sömürücü yüzlerini, Suudi, Kuveyt, Bahreyn, Arap Emirliği yönetimlerinin kuklalığını, İran'ın mezhepçi politikasını ve Türkiye'nin sadece bağirabildiğini gösterdi. Bir turnusoldur Gazze...Dünya müslümanlarının parçalanmışlığını, ittifak ve birliğinin olmayışını bir kere daha gördük.İç alemin içini de dışarı çıkardı, kimin özünde ne olduğu, dinî anlayışların seviyesini